BÖLÜM 16

1. Tefle Rabbime hamdet, Zille Tanrı'ya övgü sun, Mezmur ve ezgi O'na sunarken birbirine karışsın.
2. O'nun adını yücelt ve O'nu çağır. Çünkü savaşları darmadağın eden Rab Tanrı'dır, Beni düşmanlarımın elinden kurtarmak için Ulusuyla birlikte çadır kurdu.
3. Kuzeydeki dağlardan Asur Onbinlerce kişilik bir ordu olarak geldi. O denli kalabalıktı ki, vadideki yolları kesti, Atlar tepeleri kapladı.
4. Asurlu ülkemi yakacağına söz verdi; Genç erkeklerimizi kılıçtan geçireceğine, Memede olan çocuklarımızı yere fırlatacağına, Ufak çocuklarımıza birer av gözüyle bakacağına, Evlenmemiş genç kızlarımızı kapıp götüreceğine söz verdi.
5. Ama Her Şeye Gücü Yeten Tanrı onlara engel oldu, Bu işe bir kadını alet etti.
6. Çünkü onların kahramanını genç erkekler öldürmedi, Titanlar'ın oğulları onu yere sermedi, Övünçlü devler ona saldırmadı, Ama Merari'nin kızı Yudit Yüzünün güzelliğiyle onu zararsız hale getirdi.
7. İsrail'de canı yananların toparlanması için Dul kadın giysilerini bir yana attı, Yüzüne kokular süründü.
8. Saçlarını toplayıp sarık biçiminde bir başlık giydi, Onu baştan çıkarmak için Keten kumaştan bir giysiyi vücuduna geçirdi.
9. Yudit'in ayağındaki sandal onu büyüledi, Ruhu, Yudit'in güzelliğine esir düştü Ve pala boynunu kesti!
10. Yudit'in yürekliliği Persler'i titretti, Meydan okuyuşu Medler'i yıldırdı.
11. Benim alçakgönüllü soydaşlarım bağırınca Onlar ürktüler; Benim güçsüz kardeşlerim daha fazla bağırınca Dehşete düştüler; En çok haykırdıkları zaman onlar geri çekildiler.
12. Genç kadınların çocukları kılıçlarını onlara sapladılar, Kaçak dölünü delip geçtiler. Tanrı'mın savaşında yok oldular!
13. Tanrım'a yeni bir ezgi okuyacağım! Rabbim, sen yücesin, sen görkemlisin, Olağanüstü gücün var, seni ele geçirmek olanaksız.
14. Yarattığın tüm evren senin için çalışsın! Çünkü sen konuştun ve onlar yaratıldı, Senin nefesinle her şey bir araya geldi Ve hiç kimse senin sesine dayanamaz.
15. Dağlar devrilip dalgalara kavuşsa bile, Kayalar senin katında balmumu gibi erise bile, Öyle olmasına karşın, Senden korkanlara sevecenlik gösterirsin.
16. Sana sunulan kurbanın güzel kokusu Pek önemsiz bir şeydir; Senin için ateşte yakılan yağlar daha önemsizdir; Ama her kim ki Tanrı'dan korkar, O sonsuza dek yücedir.
17. Soyuna karşı cephe alan uluslara lanet olsun! Her Şeye Gücü Yeten yargı gününde onları cezalandıracaktır. Tanrı onların vücutlarını kurtlarla kaplayacak, Onları ateşte yakacak Ve acı çekerek sonsuza dek gözyaşı dökeceklerdir!
18. Yeruşalim'e varınca Tanrı'nın önünde hepsi yere kapandı ve temizlendikten sonra ateşte yakılan kurban­larını, para ve armağanlarını Tanrı'ya sundular.
19. Yudit, halkın kendisine verdiği ve Holofernes'e ait olan malları ve Holofernes'in yatağından aldığı gölgeliği Tanrı'ya sundu.
20. Halk üç ay süreyle Yeruşalim'de tapınağın önünde şenlikler düzenledi ve Yudit onlarla birlikte kaldı.
21. Bundan sonra herkes evine dön­dü. Yudit Betulya'ya geri döndü, bü­yük ve gösterişli köşkünde yaşadı. Ya­şadığı sürece ülkesinde büyük bir üne kavuştu.
22. Yudit'i isteyen çok erkek ol­du, ama atalarının arasına katılan kocası Manaşşe'nin ölümünden sonra Yudit ya­şadığı sürece kendini asla başka bir er­keğe vermedi.
23. Kocasının evinde yaş­lanan Yudit'in ünü gün geçtikçe arttı. Yüz beş yaşına dek yaşadı. Hizmetçisini özgür kıldı. Betulya'da öldü ve kocası Manaşşe'nin gömülü olduğu mağarada toprağa verildi.
24. İsrail ulusu Yudit için yas tuttu. Yudit ölmeden önce kendi akrabaları ile kocası Manaşşe'nin ak­rabaları arasında mallarını bölüştürdü.
25. Yudit yaşadığı sürece ve ölümünden sonra uzun bir süre hiç kimse İsrailoğulları'nın dirliğini bozamadı.

BÖLÜM 15

1. O zamana değin çadırlarında bulunan askerlere bu olay bil­dirilince, ürküntü duyup karamsarlığa kapıldılar.
2. O denli ürküp kaygılandı­lar ki, gerçek bir bozguna uğradılar. İki kişi bir arada kalamıyordu. Vadide veya dağlarda buldukları yollardan kaç­maya başladılar.
3. Betulya'nın çevresin­de, dağlarda geceleyen askerler de ka­çıyordu. O zaman tüm İsrail savaşçı­ları onlara saldırdı.
4. Uzziya Betomastaym'e, Bebai'ye, Koba'ya, Kola'ya ve İsrail'in tüm dağlık bölgelerine ulak­lar gönderdi. Durumu açıkladı ve düş­mana saldırıp onu yok etmelerini buyurdu.
5. İsrailliler durumu öğrenince, hep birden düşmana saldırdılar ve Ko­ba'ya değin onları öldürdüler. Düşman ordugâhında olup bitenleri öğ­renince, Yeruşalim'in dağlık bölgele­rindeki erkekler de onlarla birleşti. Sonra Gilat'ın ve Galile'nin erkekleri düşman ordusunun kanadına saldırdılar, düşman Şam'a, Şam'a ilişkin ül­keye varıncaya dek güçlü saldırılarını sürdürdüler.
6. Betulya'da kalanlar ise Asur ordusunun ordugâhını yağma et­tiler ve bundan büyük kazanç sağladı­lar.
7. Düşmanı öldüren İsrailliler geri dönünce yağmaya katıldılar. Dağlık bölgelerde ve vadide bulunan köyler ve birkaç evden oluşan ufak köyler de düşmanın varlığından çıkar sağladılar, çünkü yağma edilecek çok şey vardı.
8. Başkâhin Yoakim ve İsrail Ön­derler Kurulu, Tanrı'nın İsrail'e ver­diği iyilikleri görmek ve Yudit'i kut­lamak için Yeruşalim'den geldiler.
9. Yu­dit'i evinde görmeye gittiler, hep bir­likte kutsayıp ve şöyle dediler:
"Yeruşalim seninle ünlüdür! İsrail seninle kıvanç duyuyor! Soyumuz seninle onur duyuyor!
10. Bileğinin gücüyle işlerin üstesinden geldin, İsrail tarafından övülmeye yaraşıksın ve Tanrı girişimlerini onayladı. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı seni kutsasın Geleceğin tüm günlerinde!" Herkes, "Âmin!" dedi.
11. Halk düşman ordugâhını otuz gün süreyle yağma etti. Holofernes'in çadırını, gümüş sofra takımını, sedir­lerini, içki kâselerini ve tüm eşyasını Yudit'e verdiler. Yudit kendisine ve­rilen şeyleri katırına ve at arabalarına yükledi.
12. İsrail'in tüm kadınları Yu­dit'i görmek için ivedi davrandı ve onun onuruna oynadı. Yudit, ona arkadaşlık eden kadınlara dallar dağıttı. Yudit ve arkadaşları zeytin çelengi taktılar.
13. Sonra Yudit alayın başında yerini aldı ve oynayan kadınlarla bir­likte ilerledi. İsrail'in tüm erkekleri, silahlı olarak, boyunlarında çelenklerle ve ezgiler okuyarak onları izliyor­du.
14. Yudit Tanrı'ya şükreden bir ez­gi okudu ve çevresindeki tüm İsrail halkı yüksek sesle aynı ezgiye eşlik etti:

BÖLÜM 14

1. Yudit onlara şöyle dedi: "Be­ni dinleyin, kardeşlerim. Ho­lofernes'in başını alın ve onu kale burcundaki mazgallı siperlere asın.
2. Sabahleyin güneş doğunca her erkek silahına sarılsın ve sağlam olan her er­kek kenti terk etsin. Asurlular'ın ileri karakoluna karşı, vadiden aşağıya ilerleyecekmiş gibi yapın, bu güçlerin ba­şına bir de önder atayın. Ancak böyle davranmamalısınız.
3. Asurlular, dona­tımlarını toplayıp ordugâhlarına gidecek ve komutanlarını uyandıracak. Komutanlar ise Holofernes'in çadırı­na koşacak, ama onu bulamayacak. O zaman ürküntüye kapılacaklar ve siz ilerlerken kaçacaklar.
4. Sizin ve İsrail sınırları içinde yaşayanların yapacağı şey, onları kovalamaktan ve geri çeki­lenleri öldürmekten ibarettir.
5. Ancak bütün bunları yapmadan, Amonlu Akyor'u buraya getirin. İsrail ulusunu o denli değersiz bulan Holofernes'i gör­sün ve kesik başını tanısın. Holofernes bize Akyor'u, ölmesi kaçınılmaz bir insan gibi göndermişti."
6. Akyor'u Uzziya'nın evinden alıp oraya getirdiler. Akyor oraya gelip bi­rinin elinde Holofernes'in kesik başını görünce baygınlık geçirip yüzüstü ye­re düştü.
7. Onu ayağa kaldırdılar. Ak­yor Yudit'in ayaklarına kapandı ve şöy­le bağırdı:
"Yahuda'nın tüm çadırlarında yaşayanlar Ve tüm uluslar seni kutsasın! Adını duyunca, İnsanlar ürküntü duyacak. Bu son günlerde yaptıklarını ayrıntılarıyla anlat."
8. Yudit Betulya'dan ayrı kaldığı günlerde yaptıklarının hep­sini çevresinde oturan kişilere tek tek anlattı.
9. Sözlerini bitirince, orada bu­lunanlar kıvanç duyup alkış tuttu ve sesler kente yansıdı.
10. Akyor, İsraillilerin Tanrısı'nın yaptığı olağanüstü işleri görünce O'na içtenlikle inandı ve sünnet olmayı yeğ tutarak sonsuza dek İsrail ulusuna katıldı.
11. Güneş doğmadan Holofernes'in kesik başını kale duvarına astılar. Tüm erkekler silaha sarıldı. Ufak topluluk­lar oluşturarak dağın yokuşlarında ilerlediler.
12. Bunu gören Asurlular duru­mu önderlerine bildirdiler. Onlar da generallerle, binlerce kişiye komuta eden yüzbaşılarla ve subaylarla görüştüler.
13. Hemen Holofernes'in çadırına gittiler. Holofernes'in işlerini görme­ye yetkili Bagoas'a şöyle dediler: "Efendini uyandır, bu aşağılık yaratık­lar bize saldırmak saygısızlığında bu­lundular. Hepsini yok edeceğiz!"
14. Bagoas içeri girdi. Holofernes'in Yudit'le uyuduğunu sanarak, çadırı ikiye bölen perdenin önünde el çırptı.
15. Ses çıkmayınca Bagoas perdeyi açıp yatak odasına girdi. Holofernes'in yer­de yatan başsız cesediyle karşılaştı.
16. Bagoas büyük bir çığlık attı, ağladı, hıçkırdı, yüksek sesle haykırdı ve giy­silerini parçaladı.
17. Sonra Yudit'in kal­mış olduğu çadıra gitti. Onu bulama­dı. Bunun üzerine Bagoas komutanla­ra doğru koşarak şöyle bağırdı:
18. "Bu aşağılık yaratıklar bizi aldattı! Bir İbrani kadın Nebukadnessar'ın ailesi­ne utanç getirdi. Holofernes'in ölüsü başı kesilmiş bir halde yerde yatıyor!"
19. Asur ordusunun önderleri bu sözleri duyunca ürküntü ile günlük asker ce­ketlerini parçaladılar. Öfkeli bağırmalarıyla haykırışları bütün ordugâhta yankılandı.

BÖLÜM 13

1. Geç oldu ve Holofernes'in kurmay subayları çıkıp gittiler. Bagoas o zamana değin efendisinin yanında olan konukları dışarıya çı­karttı ve çadırı dışarıdan kapattı. İçkili bir durumda herkes yatmaya gitti.
2. Yu­dit çadırda içtiği şarapla kendinden geçip yatağına uzanan Holofernes'le yalnız kaldı.
3. Yudit hizmetçisine ya­tak odasının dışında kalmasını ve her sabah yaptığı gibi onu beklemesini söyledi. Yudit dua edeceğini herkese söylemişti ve Bagoas'a bundan söz et­mişti.
4. Artık herkes Holofernes'i yalnız bırakmıştı. Yatak odasında önemli ve­ya önemsiz hiç kimse kalmamıştı. Ya­tağın yanında Yudit kendi kendine şöyle mırıldandı:
"Tanrım, tüm güç sendedir, Bileğimin girişimi başarılı olsun, Yeruşalim'in ününe ün katsın.
5. Mirasını kurtarmak için Tasarılarımda bana yardımcı ol ki, Düşmanın ordusunu yeneyim."
6. Holofernes'in başına yaklaşan Yu­dit onun palasını aldı.
7. Yatağa daha da yaklaştı, Holofernes'i saçlarından yakaladı ve şöyle dedi: "İsrail'in Tan­rısı, bugün bana güç ver!"
8. Tüm gü­cüyle iki defa ensesine vurdu ve başı­nı kesti.
9. Sonra Holofernes'in vücu­dunu yere yuvarladı ve gölgeliği kar­yola direklerinden aşağı yırttı. Dışarı­ya çıkıp Holofernes'in başını hizmet­çisine verdi.
10. O da verilen nesneyi yemek çantasına koydu. Her ikisi ordugâhtan birlikte ayrıldılar. Dua et­meye gittikleri zaman hep öyle yapar­lardı. Ordugâhtan uzaklaştılar, vadi­nin kenarından geçip gittiler. Betulya'ya giden bayırı çıktılar ve kentin kapısına doğru ilerlediler.
11. Yudit kapıdaki nöbetçilere uzak­tan bağırdı: "Kapıyı açın! Açın! Çünkü Tanrımız hâlâ bizimledir ve bugün yap­tığı gibi İsrail'deki gücünü ve düşmanla­rımıza karşı kudretini gösteriyor!"
12. Halk Yudit'in sesini duyunca ken­tin kapısında toplandı ve kentin ileri gelenlerini çağırdı.
13. Herkes, yani ileri ge­lenlerle bütün halk koşarak geldi. Çün­kü Yudit beklenmiyordu. Kapıyı ardına kadar açıp kadınlara hoş geldiniz dedi­ler. Aydınlık olması için ateş yaktılar ve kadınların çevresini sardılar.
14. O zaman Yudit sesini yükseltip şöyle dedi: "Tan­rı'ya övgüler olsun! O'na övgüler olsun! Tanrı'ya övgüler olsun! O İsrail ulusun­dan sevecenliğini esirgemedi. Bu gece benim elimle düşmanlarımızı yendi!"
15. Yudit çantadan Holofernes'in başını çıkartarak herkese gösterdi: "Bu gördü­ğünüz Asur ordusunun başkomutanı Ho­lofernes'in başıdır. Bu da Holofernes'in altında sarhoş yattığı gölgeliktir! Tanrı bir kadının elini bu işe alet ederek onu yok etti!
16. İlerlediğim yolda beni koru­yan Tanrı'ya şükürler olsun! Yüzüm onu baştan çıkarttı ve bu da onun sonu oldu. Benimle beni utandıracak veya rezil edecek herhangi bir günah işlemedi."
17. Halk çok duygulandı ve diz çö­küp Tanrı'ya övgüler sundu. Hep bir ağızdan şöyle bağırdılar: "Tanrımız, bugün ulusunun düşmanlarını yendiğin için sana şükrederiz!"
18. 0 zaman Uzziya Yudit'e şöyle dedi:
"Kızım, yüce Tanrı seni Dünyadaki tüm kadınlardan daha fazla kutsasın! Gökleri ve yeryüzünü yaratan Tanrı'ya şükrederiz. O sana kılavuz oldu, Sen de düşmanımızın önderinin başını kestin.
19. Senin güvencini insanlar Hiçbir zaman unutmayacak, Ama onlara daima Tanrı'nın gücünü anımsatacak.
20. Tanrı seni hep ünlü ve onurlu yaşatsın, kutsasın, Çünkü ulusumuz çaresizken, Sen kendi yaşamını düşünmedin, Tanrımızın katında kaygılanmadan ilerleyerek Yok olmamızı önledin."
Halk bu sözlere, "Amin! Amin!" diyerek yanıt verdi.

BÖLÜM 12

1. Sözlerini bitirdikten sonra Ho­lofernes Yudit'i gümüş tabaklarla kaplı yemek sofrasına götürdü. Kendi yemeğinden ve şarabından ona sundu.
2. Ama Yudit ona, "Ben bunları yemesem daha iyi olur" dedi, "Çünkü bir suç işleyebilirim. Birlikte getirdi­ğim yiyecekler bana yeter."
3. Holofernes, "Yiyeceklerin biter­se, aynı şeyleri nasıl bulabiliriz?"diye sordu, "Burada soyundan olan kimse yok."
4. Yudit şu yanıtı verdi: "Hiç kaygılanmayın efendim, hizmetçiniz bu yiyecekleri bitirmeden Tanrı beni tasarıları için kullanmış olacaktır."
5. Sonra Holofernes'in yardımcıları Yudit'i bir çadıra götürdüler. Gece yarısına dek orada uyudu. Sabah nö­betinden biraz önce kalktı.
6. Holofernes'e isteğini bildirmişti: "Lütfen, efen­dimin buyruğu ile hizmetçinize dışarı çıkıp dua etmesi için izin verilsin."
7. Holofernes'in buyruğuyla nöbetçiler Yudit'i engellemediler. Ordugâhta üç gün kalan Yudit her gece Betulya Va­disi'ne indi ve kazık dikilen pınar başında yıkandı.
8. Yeniden geldiğinde, ulusunun çocuklarına yardımcı olmak amacıyla tasarladıklarında ona yol göstermesi için İsrail'in Tanrısı'na yakar­dı.
9. Ardından temiz, pak geri dönüp çadırına gitti, akşamüzeri ona yemeği verildi.
10. Dördüncü gün Holofernes bir şölen verdi. Yalnız kurmay subayları­nı çağırdı. Öteki subaylar çağrılı değildi.
11. Holofernes, özel işlerine ba­kan harem ağası Bagoas'a şöyle dedi: "Hizmet ettiğin İbrani kadına git de, bizimle birlikte yiyip içmesi için onu kandırmaya bak.
12. Böyle bir kadını daha iyi tanımadan bırakırsak, yakışık almaz. Onu baştan çıkartmazsak, her­kes bizimle eğlenir!"
13. Bagoas Holofernes'ten ayrılıp Yudit'e gitti. "Bu genç ve güzel kadın alçakgönüllü davranıp efendime gelir mi?" diye sordu, "Onun karşısında onur konuğu olacak, sevinç veren şarabı bi­zimle içecek ve bugün kendisine Nebukadnessar'ın sarayındaki Asurlu ne­dimeler gibi davranılacak."
14. Yudit, "Ben kim oluyorum da efen­dime karşı koyayım?" dedi, "Onun her isteğini yerine getirmekte hiçbir zaman duraksamam ve ölünceye dek böyle davranmak bana kıvanç verecektir."
15. Bunun üzerine Yudit kalkıp gi­yindi ve süslendi. Onun önünde yürüyen hizmetçisi elindeki koyun postunu Holofernes'in karşısına yere serdi. Bagoas bu koyun postunu her gün yemek yer­ken kullanması için Yudit'e vermişti.
16. Yudit içeri girip yerine oturdu. Onu görünce Holofernes'in yüreği tutuştu, büyülendi, ruhunda büyük bir coşma belirdi. Yudit'le birleşmek tutkusu tüm benliğini sardı. Doğrusunu isterseniz, onu ilk gördüğü günden beri, Yudit'i baştan çıkarmak için uygun bir durum gözetiyordu.
17. Holofernes şöyle de­di: "İç, iç! Bizimle birlikte sevin!"
18. Yudit, "Efendim, bunu yapmakla kı­vanç duyuyorum" dedi, "Çünkü doğdu­ğum günden beri yaşamımın bugünkü denli değerli olduğunu hiç sezmemiştim."
19. Hizmetçisinin hazırladığı ye­mekleri alan Yudit Holofernes'in kar­şısında yiyip içti.
20. Holofernes Yu­dit'i o denli sevdi ki, yaşamında ilk kez şarap içerken ölçüyü kaçırdı.

BÖLÜM 11

1. Holofernes ona, "Ey kadın, yürekliliğini yitirme, kaygılan­ma" dedi, "Dünyanın kralı Nebukadnessar'ın işini yapan kimseye kötülüketmedim.
2. Şimdi bile, dağda yaşayan ulusun beni aşağılamasaydı, ona karşı mızrağıma sarılmazdım. Suç onlarda­dır, bende değil.
3. Söyle bana, neden onlardan kaçıp bize geldin? Ne olursa olsun, bu senin kurtuluşun... Yürekli ol! Bu gece ve daha birçok geceleryaşayacaksın.
4. Kimse sana kötülük et­meyecek. Hayır, efendim Kral Nebukadnessar'ın işini görenlere nasıl davranılıyorsa, sana da öyle davranılacak."
5. Yudit şöyle dedi: "Kulunuzu din­lemenizi ve söylediklerime taraftar ol­manızı dilerim. İzin verin de hizmet­çiniz katınızda konuşsun. Bu geceefendimin katında herhangi bir yalan söylemeyeceğim.
6. Hizmetçinizin öne­risini dinlerseniz Tanrı işlerinizde sizi başarıya ulaştıracaktır; efendim her girişiminde başarılı olacaktır.
7. Dün­yanın kralı Nebukadnessar'ın ömrü uzun olsun! Herkese doğru yolu gös­termeniz için sizi o gönderdi, gücü sü­rekli olsun!  Çünkü sizin çabanızla, salt insanlar değil, ama yabanıl hay­vanlar da onun için çalışıyor. Sığırlar ve havada uçan kuşlar, Nebukadnessar'a ve tüm ailesine yararlı olmak için yaşıyor.
8. Herkesin yapamadığı şey­leri kendine özgü yöntemlerle yapan usunuz ve yaratıcı gücünüz konusun­da çok şey duyduk. Dünyada herkes biliyor ki, imparatorlukta yetenekte, denemede ve savaş bilgisinde en üs­tün sizsiniz.
9. Kurulunuza söylev ve­ren Akyor'un söylediklerini de biliyo­ruz. Betulya'nın erkekleri Akyor'un canını bağışladı, o da size söyledikle­rini bize bildirdi.
10. Efendimiz, Ak­yor'un söylediklerini yabana atmayın. Söylediklerini unutmayın, çünkü doğ­rudur. Ulusunuz, Tanrı'nın buyrukla­rına aykırı düşen davranışlarda bulu­nuyorsa, olumsuz uygulamalarla kar­şılaşacak, kılıcın etkisini duyacaktır.
11. "Bu ortamda, efendim onlardan herhangi bir bozgun veya engel beklemesin, çünkü onlar ölmek üzereler. Günah işledikleri için Tanrı'nın öfke­sini kışkırtıyorlar.
12. Yiyecekleri kal­mamış ve susuzlar. Sığırlarını kulla­narak ve Tanrı'nın yasalarla yasakla­dığı şeyleri yiyerek sorunu çözümle­mek istiyorlar.
13. Mısır'dan, şaraptan ve zeytinyağından elde edilen ilk üründen yararlanmayı uygun gördüler. Oysa bunlar kutsaldır ve Yeruşalim'de, Tanrı'nın katında iş gören kâhinlere ayrılmıştır. Yasa gereği halk bu ürüne hiç bir zaman el süremez.
14. Ayrıca Yeruşalim'e ulaklar gönderdiler.Yeruşalim halkının tutumu özdeştir ve Önderler Kurulu'ndan bu konuda izin istediler.
15. Bu işin sonucu şudur: İstedikleri izni alıp öyle davrandıkları gün sizin elinize düşecek, yok olacaklardır.
16. Ben, hizmetçiniz, bunları öğrenince onlardan kaçtım. Tanrı işbirliği yapmamız için beni size gönderdi ve yap­tıklarımıza dünya şaşacak.
17. Hizmet­çiniz dindar bir kadındır. Gökteki Tanrı'ya gece gündüz saygı gösterir. Onun için, efendim, sizinle kalmayı öneriyorum. Ben, hizmetçiniz, her ge­ce vadiye gidip Tanrı'ya yakaracağım, günah işledikleri zaman bana bildir­mesini isteyeceğim.
18. "O zaman durumu size bildire­ceğim ve tüm ordunuzla ilerlerseniz, hiçbiri size karşı koyamaz.
19. Siz Yahudiye'yi baştanbaşa kat ederken ta Yeruşalim'e varıncaya dek kılavuzu­nuz olacağım. Yeruşalim'de, kentin or­tasında sizi tahta çıkartacağım. Ardın­dan koyun sürüsü gibi onları yönetir­siniz ve hiçbir köpek size havlamaya cesaret edemez. Durumu önceden bi­liyorum. Bu ortamda her şey bana bil­dirildi ve durumu açıklamak için size gönderildim."
20. Yudit'in sözleri Holofernes'i ve emir subaylarını sevindirdi. Onun usu karşısında duygulandılar ve şöyle ba­ğırdılar:
21. "Tüm dünyada onun ölçü­sünde güzel ve akılcı bir kadın bulu­namaz."
22. Holofernes şöyle dedi: "Tanrı ulu­sundan önce seni göndermekle iyi etti. Güç bizimdir ve efendimi aşağılayan­lar yok olacaklardır.
23. Sana gelince, çekici olduğun ölçüde güzel konuşu­yorsun. Eğer sözünü tutarsan, senin Tanrın benim Tanrım, Kral Nebukad­nessar'ın sarayı senin evin olacaktır. Tüm dünyada ünlü olacaksın."

BÖLÜM 10

1. Yudit İsrail'in Tanrısı'na böyle dua etti.
2. Duasını bitirince ayağa kalktı, hizmetçisini çağırdı. Şabat günlerinde* ve yortularda kullan­dığı odalara indi.
3. Orada giydiği çulu ve üzerindeki dul kadın giysisini çı­karttı. Baştan aşağı yıkandı, pahalı kokular sürdü, saçlarını tarayıp başına sarığa benzer bir başlık sardı ve koca­sı Manaşşe sağken, sevinçli günlerin­de giydiği elbiseyi üstüne geçirip süs­lendi.
4. Ayağına sandaletlerini geçirdi, kolyelerini, bileziklerini, yüzüklerini, küpelerini ve bütün mücevherlerini taktı. Onu görecek her erkeğin gözünü kamaştıracak kadar güzelleşti.
5. On­dan sonra hizmetçisine bir şarap tulumuyla bir zeytinyağı kabı verdi. Bir çantaya da arpadan yapılmış halka bi­çiminde çörekler, kuru yemiş, saf somundan yapılmış pastalar doldurdu, sonra da bu yiyecekleri sarıp hizmetçisine verdi.
6. Ardından dışarı çıkıp Betulya Kenti'nin kapısına doğru ilerle­diler. Orada da, kentin ileri gelenle­rinden Kabris, Karmis ve Uzziya ile buluştular.
7. Bambaşka yüzüyle ve de­ğişik giysileriyle Yudit'i gördükleri zaman, güzelliğine hayran kaldılar. Ona şöyle dediler:
8. "İsrailoğulları'nın ünü için, Yeruşalim'in ününe ün katmak için Atalarımızın Tanrısı seni korusun, Amaçlarını gerçekleştirsin!"
9. Yudit Tanrı'ya dua edip şöyle de­di: "Kentin kapısını benim için açtırın ki, dışarı çıkayım ve bütün istedikleri­nizi gerçekleştireyim." Söylediğini yap­tılar ve genç erkeklere ona kapıyı aç­masını bildirdiler.
10. Bunun üzerine Yu­dit hizmetçisiyle birlikte dışarı çıktı. Kentin erkekleri gözleriyle dağdan aşa­ğıya inip vadiden geçerken gözden yitinceye kadar onu izlediler.
11. Kadınlar vadide ilerlerken Asurlular onları gördü.
12. Yudit'i yakalayıp ona sorular yönelttiler: "Sen kimden yanasın? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?" Yudit şu yanıtı verdi: "Ben İsraillilerdenim ve onlardan kaçıyo­rum; çünkü yakında onlara saldıracak­sınız.
13. Ordunuzun generali Holofernes'i görmek istiyorum, ona inanılır bilgi vereceğim. Bir tek insanın yaşa­mını sona erdirmeden dağlık bölgeleri ele geçirmesi için hangi yolu izlemesi gerektiğini ona göstereceğim."
14. Erkekler Yudit'in söylediklerini dinlerken bu güzel kadına şaşkınlıkla bakıyorlardı.
15. Ona şöyle dediler: "Efendimizi kendi isteğinle gelip gör­mekle hayatını kurtarıyorsun. Onun çadırına gidersen daha iyi olur. Adam­larımız seni oraya götürsün.
16. Efendi­mizin karşısındayken kaygı duyma. Bi­ze söylediklerini yinelersen sana iyi davranacaktır."
17. Sonra yüz asker Yudit'le hizmetçisini Holofernes'in çadı­rına götürdü.
18. Yudit'in gelişi çadırlarda duyul­muştu ve ordugâhta bir heyecan göze çarpıyordu. Yudit Holofernes'in çadı­rının önünde beklerken, etrafını kala­balık sardı.
19. Güzelliği herkesi etkile­di ve dolayısıyla İsrailliler de onları etkiledi. Şöyle dediler: "Böyle kadın­ları elinde bulunduran bir ulusu kim değersiz sayabilir? Tüm erkekleri öl­dürelim, çünkü tek bir erkek kurtulursa, dünyayı parmağında oynatır!"
20. Bundan sonra Holofernes'in gözcüsüyle emir subayları dışarıya çıktı­lar ve Yudit'i çadıra götürdüler.
21. Holofernes yatağında dinleniyordu. Başı­nın üstünde mor renkte, altınla işlenmiş, zümrütlerle ve değerli taşlarla bezenmiş bir gölgelik vardı.
22. Yudit'in geldiği kendisine bildirilince Holofernes çadırın açık olan bölümüne gel­di. Adamları gümüş meşalelerle yolu­nu aydınlatıyordu.
23. Yudit'in yüz gü­zelliği karşısında generalle emir suba­yı şaşırdı. Yudit yere kapandı ve Holofernes'e büyük saygı gösterdi, ama hizmetçiler onu ayağa kaldırdılar.

BÖLÜM 9

1. Yudit kendini yere attı, başına kül­ler döktü, giydiği çulu açtı ve yük­sek sesle Tanrı'ya yalvardı. Aynı anda Yeruşalim'de, Tanrı'nın Tapınağı'nda, akşamüzeri buhur yakılıyordu. Yudit şöyle dedi:
2. "Babam Simeon'un Tanrısı, Rabbim, Yabancılardan öç alması için ona bir kılıç verdin. O yabancılar ki, bir bakirenin kuşağını çözüp Onu rezil etmişlerdi, Kalça kemiğini çıplak bırakıp onu utandırmışlardı, Irzına tecavüz edip şerefiyle oynamışlardı. Senin 'Böyle bir şeyin yapılmamasıgerek' demene rağmen Bunu yapmışlardı.
3. Bu nedenle elebaşlarını ölüme terk ettin, Hileleriyle dolu yatakları kana bulandı. Köleleri, efendileriyle birlikte güçsüz bıraktın Ve efendileri de hizmetçileriyle birlikte.
4. Eşlerinin kaçırılmasına, Kızlarının da tutsak edilmesine izin verdin. Yağma ettikleri de Sevdiğin oğulların arasında paylaşıldı. Oğulların senin için canla başla çalışmıştı, Soylarına sürülen bu lekeden tiksinmişlerdi Ve yardımını istemişlerdi. Tanrım, Tanrım, şimdi bu dul kadına kulak ver.
5. "Çünkü geçmişi, Şimdi olacağı ve geleceği yaratan sensin. Şimdi olanı ve olacağı tasarladın, Geçmişte olanları tasarladın.
6. Tasarıların ön plandaydı. Dediler ki: 'Bak, işte buradayız!' Çünkü tüm durumları hazırladın, Yargılarını her şeyi önceden bilerek verdin.
7. "Orduları ile övünen Asurlular'a bak; Atları ve atlılarıyla gururlanıyorlar, Piyadelerinin gücüyle kıvanç duyuyorlar. Kalkanla mızrağa, yayla sapana güveniyorlar. Tanrım, seni tanımadılar, Sen ki savaşı darmadağın edersin.
8. Tanrı adı ancak sana verilir. Kudretinle onların şiddetine son ver, Öfkenle güçleri son bulsun. Çünkü onlar senin kutsal yerlerine Saygısızca davranmayı tasarlıyorlar. Şanlı ismini yücelten taşınabilir tapınağını kirletmeyi, İnce ve saydam boynuzla kaplı sunağını Güçleriyle yerle bir etmeyi düşünüyorlar.
9. Onların küstahlığını gör, Öfkenle onların başı derde girsin. Bu dul kadının bileğine Gereken yüceliği ver.
10. Sözlerimdeki aldatmaca ile köleyi efendisiyle Ve efendiyi de hizmetçisiyle güçsüz bırakayım. Gururları bir kadının eliyle kırılsın.
11. "Senin gücün sayılarla ölçülmez, Kudretin de zorbalarda bulunmaz. Çünkü sen alçakgönüllü olanların Tanrısı, Canı yananların yardımcısı, Güçsüzlerin desteği, Kimsesizlerin sığınağı, Umutsuz olanların kurtarıcısısın.
12. Babamın Tanrısı, dilerim senden, İsrail'in mirasının Tanrısı, Yerlerin ve göklerin efendisi, Denizleri yaratan, evrenin sultanı, Duama kulak ver.
13. Bana, insanların aklını çelen bir dil ver ki, Seninle olan antlaşmaya karşı, Senin olan kutsal yerlere karşı, Siyon Dağı'na karşı, Oğullarının evine karşı Zorbaca tasarıları olanları yaralayıp öldüreyim.
14. Her ulusa, her oymağa, Senin Tanrı olduğunu, Tüm güçlerin Tanrısı olduğunu göstereyim; İsrail soyunun biricik koruyucusu Durumunda bulunduğunu kanıtlayayım."

BÖLÜM 8

1. O tarihte olup bitenler Yudit'e bildirildi. Yudit Merari'nin kızıy­dı. Merari Oks'un oğlu, Oks Yusuf un oğlu, Yusuf Oziel'in oğlu, Oziel Elkyah'ın oğlu, Elkyah Ananiyas'ın oğ­lu, Ananiyas Gedeon'un oğlu, Gedeon Rafayin'in oğlu, Rafayin Ahitub'un oğlu, Ahitub Eliya'nın oğlu, Eliya Hilkiya'nın oğlu, Hilkiya Eliyab'ın oğlu, Eliyab Nataniyel'in oğlu, Nataniyel Salamiyel'in oğlu, Salamiyel Sarasaday'ın oğlu, Sarasaday ise İsra­il'in oğluydu.
2. Yudit'in kocası Manaşşe ise, Yudit'in oymağından ve ailesindendi; arpa ürünü alırken ölmüştü.
3. Tarlada arpa demetlerini denetleyen Manaşşe'ye güneş çarptı ve yatağa düştü. Kendi doğduğu kent olan Betulya'da öldü, Dotan'la Balamon'un arasındaki alana, atalarının yanına gö­müldü.
4. Dul kalan Yudit üç yıl dört ay süreyle evinden çıkmadı.
5. Damda kendisine bir oda yaptırmıştı. Belinin etrafını çula sarıyor ve dul kadınların giydiği yas giysileriyle dolaşıyordu.
6. Şabat Günü*  arifesi,  Şabat Günü, Yeni Ay* arifesi, Yeni Ay Bayramı ve İsrail ulusunun şenlik yaptığı günler dışında, dulken her gün oruç tutuyor­du.
7. Yudit çok çekici ve güzeldi. Ko­cası Manaşşe ona altın ve gümüş bı­rakmıştı. Erkek ve kadın hizmetçileri, sürüleri ve arazisi vardı. Mal mülk sa­hibi olarak yaşamını sürdürüyordu.
8. Tanrı'dan korkan dindar bir kadındı ve kimse onu yeremezdi.
9. Susuzluğun halkı yıldırdığını, ken­tin ileri gelenlerine acı acı yakındıkla­rını duyunca ve Uzziya'nın halka söy­lediklerini, kenti beş gün içinde Asurlular'a verme yolunda ant içtiğini öğ­renince,
10. Yudit hemen kentin ileri ge­lenlerinden Kabris'le Karmis'i çağırt­mak üzere, işlerini yöneten kadını on­lara gönderdi.
11. Kabris'le Karmis gelince onlara şöyle dedi: "Betulya halkının ileri ge­lenleri, bana kulak verin. Bugün halka böyle konuşmakla yanıldınız, Tanrı'ya meydan okudunuz. Rabbiniz birkaç gün içinde size yardım etmezse kenti düş­manlara vereceğinizi söylediniz.
12. Siz kim oluyorsunuz da Tanrı'yı bugün sınıyorsunuz? Sizler kendinizi O'ndan üstün mü görüyorsunuz?
13. Siz kim olu­yorsunuz da Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'yı sınıyorsunuz? Siz hiçbir şey anlamıyorsunuz ve asla anlamayacak­sınız.
14. Siz ki insanın kalbinin derin­liklerini ve belleğinden geçenleri kavrayamıyorsunuz, her şeyi yaratan Tan­rı'ya nasıl akıl erdirebilirsiniz? O'nun düşüncelerini veya amaçlarını nasıl bilebilirsiniz? Hayır, kardeşlerim, Tan­rımız Rabbin öfkesini kışkırtmayalım.
15. Belki önümüzdeki beş gün içinde bize yardım etmek Tanrı'nın buyruğu değildir; ama Tanrı'nın gücü bizleri istediği sürece korumak için yeterli­dir. Aynı biçimde bizi düşmanlarımı­zın karşısında yok edebilir.
16. Ama Rabbimiz'in tasarıları üzerinde güvence isteyemeyiz. Çünkü Tanrı'ya insana ya­pıldığı gibi baskı yapılamaz. Aynı bi­çimde Tanrı insan gibi kandırılamaz.
17. Tanrı'nın bizi kurtarması için sabır­la bekleyelim, bize yardım etmesi için O'na yalvaralım. Eğer isterse, Tanrı sesimizi duyacaktır.
18. Gerçekten, geç­mişte veya bugün, bizden bir oymak, bir aile, bir köy veya kent, eski göre­neklere uyarak, insan eliyle yapılmış tanrılara tapmamıştır.
19. Bu nedenledir ki atalarımıza kılıçla saldırıldı, malları yağma edildi ve onlar yoksulluk içinde yaşayıp düşmanlarımızın elinde yok oldular.
20. Bize gelince Tanrı'dan baş­kasını tanımıyoruz. Bunun için umut­luyuz. Bize değer vereceğine ve bizi bırakmayacağına inanıyoruz.
21. Düşün­düğünüz gibi bizi ele geçirirlerse, o durumda tüm Yahudiye'yi ele geçire­ceklerdir. Kutsal yerlerimizi yağma edip kutsallığını bozacaklardır. Bunun cezasını canımızla ödeyeceğiz.
22. Esir­leri olacağımız uluslar arasında, kar­deşlerimizin öldürülmesi, ulusumuzun sürülmesi, nüfusumuzun azalması bir tepki oluşturup bizleri etkileyecek. Efendilerimizin gözünde bir utanç ve yüzkarası olacağız.
23. Çünkü her şeyi vermekle onların gözüne girecek de­ğiliz; hayır, Rabbimiz bunu utanç ve­rici bir şey durumuna getirecek.
24. "Kardeşlerim, şimdi öbür kar­deşlerimize örnek olalım. Çünkü onla­rın yaşamı bize bağlıdır ve en kutsal emanetlerimiz olan tapınaktan ve su­naktan biz sorumluyuz.
25. Bu ortam­da, atalarımızı sınadığı gibi şimdi biz­leri sınayan Rabbimize şükredelim.
26. İbrahim'e nasıl davrandığını anım­sayın. İshak'ın çektiği büyük sıkıntıla­rı, Yakup'un annesinin kardeşi Lavanın koyunlarına bakarken Suriye'nin Mezopotamya'sında başına gelenleri anımsayın.
27. Bu büyük sıkıntıların ama­cı onların kalplerini okumaktı. Şimdi de Tanrı bizden öç almıyor, ama Rabbim gönlüne yakın olanları uyarıyor."
28. Uzziya, "İçtenlikle konuştun" dedi, "Hiç kimse söylediklerine karşı çıkamaz.
29. Akıllı olduğunu daha önce de biliyorduk. Daha çok gençken, ne denli kurnaz olduğunu ve ne derece sağlam bir yürek taşıdığını herkes bi­liyordu.
30. Ama susuzluktan kırılan halk onlara söz verdiğimiz gibi dav­ranmaya ve ant içmeye bizi zorladı.
31. Sen dindar bir kadınsın; Rabbimize dua et, yağmur yağsın ve depolarımız dolsun. O zaman bitkinliğimiz geçer."
32. Yudit ona şu yanıtı verdi: "Beni dinleyin. Öyle bir şey yapmayı tasarlı­yorum ki, anısı soyumuzdan olan ço­cuklarda çağdan çağa yaşayacaktır.
33. Bu gece kentin kapısında olmalısı­nız. Hizmetçimle kentin dışına çıkaca­ğım. Kenti düşmanlarımıza vermek için saptadığınız tarihten önce, Rabbim İsrail'i kurtarmak için beni kulla nacaktır.
34. Ne yapacağımı bana sormamalısınız, çünkü işimi bitirinceye kadar size bir şey söylemeyeceğim."
35. Uzziya ve kentin ileri gelenleri şöyle dediler: "Esenlikle git. Düşman­larımızdan öç almak için Rab Tanrı sana yol göstersin."
36. Yukarıdaki oda­dan ayrılarak görevlerinin başına dön­düler.

BÖLÜM 7

1. Ertesi gün Holofernes, tüm ordu­suna ve ona katılan tüm yardımcı güçlere ordugâhı dağıtıp Betulya üstü­ne yürümelerini, dağ geçitlerini tutup İsrailliler'e karşı seferberliğe girişme­lerini buyurdu.
2. Askerler o gün ordugâhı dağıttılar. Savaşan askerler yüz yirmi bin piyade ve on iki bin atlıdan oluşuyordu. Ayrıca ordu eşyası ile il­gilenen çok sayıda yaya er bulunuyor­du.
3. Betulya yöresinde, pınarın yanın­daki vadiye girdiler ve Dotan'dan Balbayim'e dek geniş bir savaş bölgesine yayıldılar. Ezdrelon'un karşısındaki Betulya'dan Kiyamon'a dek yerleşti­ler.
4. İsrailliler bu kalabalığı görünce ürküntü duydular ve birbirlerine şöyle dediler: "Yakında tüm ülkeyi alev gibi yalayıp temizleyecekler.  En yüksek doruklar, vadiler ve tepeler bile bu yükü kaldıramayacak!"
5. Tüm erkek­ler silahlarına sarıldı; kalelerinde fe­nerler yaktılar ve geceleyin nöbet tut­tular.
6. İkinci gün Holofernes Betulyadaki İsrailliler'in gözü önünde atlıları­nı sağa sola yaydı.
7. Kente giden ba­yırları inceledi, pınarları saptayıp ele geçirdi ve oralara nöbetçi koyup geri döndü.
8. Esavoğulları'nın başkanları, Moavlılar'ın önderleri ve kıyı kesimi­nin generalleri Holofernes'e gelip şöyle dediler:
9. "Efendimiz lütfen bizi din­lerse, kuvvetlerinde bir yitme olmaya­caktır.
10. İsrailliler kargılarından daha çok, yaşadıkları dağlık bölgelerin yüksekliğine güveniyorlar. Bu yüksek dağ­lara tırmanmak kesinlikle hiç de kolay değildir.
11. Böyle bir ortamda efendi­miz onlarla meydan savaşına giriş­mezse, bir tek asker yitirmez.
12. As­kerlerinizle birlikte ordugâhta kalın, bu arada hizmetçileriniz dağın etekle­rindeki kaynağa el koysun.
13. Çünkü Betulya halkı o kaynaktan suyunu sağlıyor. Bizler de en yakın dağ tepe­lerine tırmanıp herhangi birinin kent­ten ayrılmasını önleyecek ileri kara­kollar kuracağız.
14. Eşleri ve çocukla­rıyla açlıktan kırılacaklar ve herhangi bir kılıç darbesi yemeden evlerinin önündeki sokaklarda yığılıp kalacak­lar.
15. Barışçı önerilerinizi geri çevir­melerini ve size meydan okumalarını onlara pahalıya ödeteceksiniz."
16. Holofernes'le subayları söyle­nenleri beğendiler ve bu önerileri be­nimsediler.
17. Böylece Moavlılar'dan bir bölükle birlikte beş bin Asurlu ilerlediler. Vadiye girip İsrailliler'in pınarlarına el koydular.
18. Bu arada Edomlular'la Amonlular Dotan'ın karşısındaki dağlık bölgeleri tuttular. Ba­zı askerlerini de güney doğuya, Egrebel'in karşısına, Mokmur Vadisi'ndeki Kous dolayına gönderdiler. Asur or­dusunun geri kalan bölümü, bir karış toprak parçasını boş bırakmayarak va­diye yerleşti. Öyle kalabalıktılar ki, çadırları ve donatımları çok büyük bir ordugâh oluşturdu.
19. İsrailliler Rableri'ne yalvardılar. Neşesizdiler, çünkü düşman onların etrafını kuşatmıştı ve kaçış yollarını kapatmıştı.
20. Asur ordusu, piyadeleri, savaş arabaları ve atlılarıyla otuz dört gün süresince onları kuşatmaya devam etti. Betulya halkının su kapları bomboştu,
21. çeşmeleri kuruydu. İn­sanlar susuzluklarını hiçbir gün gideremiyordu, çünkü kendilerine su bel­geyle dağıtılıyordu.
22. Küçük çocuklar bitkin bir haldeydi, kadınlar ve genç erkekler susuzluktan zayıf düşmüştü. Kentin girişinde ve sokaklarında dü­şüp bayılıyorlardı, hiç birinin gücü kalmamıştı.
23. Genç erkekler, kadınlar, çocuk­lar ve bütün halk Uzziya'nın ve kentin ileri gelenlerinin etrafına toplanıp, yaş­lıların önünde bağırıp çağırmaya baş­ladı:
24. "İkimizin hakkındaki yargıyı Tanrı versin! Çünkü Asurlular'dan barış istememekle bize büyük kötülük ettiniz.
25. Şimdi bize yardım edecek kimse yok. Tanrı bizi onlara verdi ve onların karşısında susuz ve güçsüz du­rumda, çaresizlik içindeyiz.
26. Onları derhal çağırın, Holofernes'le ordusu tüm kenti yağma etsin.
27. Çünkü onla­rın esiri olarak durumumuz şimdikin­den çok daha iyi olur. Kuşkusuz onla­rın esiri olacağız, ama hiç olmazsa ya­şayacağız.Bebeklerimizin gözümüzün önünde öldüğünü, eşlerimizle çocuklarımızın yok olduğunu görmeye­ceğiz.
28. Bugün şimdi böyle davran­manız için size yalvarıyoruz, gökyüzü ile yeryüzü adına, Tanrı adına, ataları­mızın günahlarıyla bizim günahlarımızdan dolayı bizleri cezalandıran Rabbimiz adına yakarıyoruz."
29. Orada toplanan tüm insanlardan acıklı sesler yükseliyordu ve tümü Tanrı'ya yalvarıp yakarıyordu.
30. Uz­ziya onlara şöyle dedi: "Cesaretinizi yitirmeyin, kardeşlerim! Beş gün daha onlara karşı direnelim. Rabbimiz o zaman bize acıyacak, bizi bırakmaya­cak.
31. Bu süre içinde hiçbir yerden yardım gelmezse, sizlerin dediği gibi davranacağız."
32. Uzziya sözlerini bi­tirince herkesin dağılmasını sağladı. Erkekler kentin duvarlarıyla kalelerini onarmaya gittiler; kadınlarla çocukları eve gönderdiler. Kentin insanları umut­suzdu.

BÖLÜM 6

1. Kurulun etrafında toplanan kişile­rin yaptığı gürültü azalınca, Asur ordusu başkomutanı Holofernes, ya­bancılarla Amonlular'ın oluşturduğukalabalığın önünde Akyor'a çıkıştı:
2. "Sen kendini ne sanıyorsun, Akyor? Sen ve yalnız çıkar gözeten Amonlular bugün kehanette bulunarak bizi İs­rail ulusu ile savaşmaktan vazgeçir­meye çalışıyorsunuz. Tanrıları'nın on­ları koruyacağını iddia ediyorsunuz. Onların tanrısı Nebukadnessar değilse kimdir? Nebukadnessar gücünü kanıt­layıp onları yeryüzünden yok edecek­tir ve onların Tanrısı kuşkusuz onları kurtarmayacaktır.
3. Ama Nebukadnessar'ın kulları olan bizler, onları tek bir kişiymiş gibi kolayca ortadan kaldıra­cağız. Atlılarımızın gücüne hiç bir za­man karşı koyamazlar.
4. Tümünü ya­kacağız. Dağları kanlarıyla sarhoş ola­cak ve ovaları cesetleriyle dolacak. Bi­ze karşı koyamayacakları gibi, tümü ölecek; dünyanın efendisi Nebukad­nessar böyle diyor. Çünkü o konuştu ve sarf ettiği sözlerin boş olmadığı an­laşılacaktır.
5. Sana gelince, Akyor, sen ki çıkarını gözeten bir Amonlu'sun, sen ki atak ve düşüncesiz bir durumdayken böyle konuştun, Mısır'dan gelen bu kaçak soydan öç alıncaya dek yü­zümü bir daha görmeyeceksin.
6. 0 za­man askerlerimin kılıçları ve subayla­rımın mızrakları her iki yanını dele­cek. İsrail'e saldırdığım anda yaralı­lardan biri de sen olacaksın.
7. "Hizmetçilerim şimdi seni dağlık ülkelere götürecek ve geçitlerde, kent­lerden birinin çevresinde seni bıraka­cak.
8. Onların çöküşünü görünceye dek ölmeyeceksin.
9. Onları ele geçiremeyeceğimiz yolunda gizli umudun var­sa, bu denli üzüntülü olmaya gerek yok! Bunu söylemekle yetiniyorum; sözlerimin boş olmadığı kanıtlanacak."
10. Holofernes, çadırındaki hizmet­çilerine Akyor'u yakalamalarını, Betulya'ya götürmelerini ve İsrailliler'e teslim etmelerini buyurdu.
11. Hizmet­çiler Akyor'u alarak ordunun konak­ladığı yerin dışına, ovaya götürdüler. Sonra dağlık ülkelere gitmek amacıyla Betulya'nın alt kesimindeki pınarlara vardılar.
12. Kenttekiler onları görünce sila­ha sarıldı, kentten ayrılıp dağların te­pesine çıktı. Yukarı çıkmalarını önlemek için onlara sapanla taş fırlattı.
13. Onlar da bayırın alt kesimine sığın­dılar, Akyor'u bağlayıp dağın dibine bıraktılar ve efendilerine döndüler.
14. İsrailliler dağdan aşağıya inerek Akyor'un yanına geldiler. Onu çözüp Betulya'ya, kent yöneticilerinin karşı­sına götürdüler.
15. O tarihlerde bu ki­şiler, Simeon soyundan Mikah'ın oğlu Uzziya,
16. Gotonyel'in oğlu Kabris ve Melkiel'in oğlu Karmis idi. Kentteki tüm yaşlıları çağırdılar. Genç erkekler ve kadınlar da toplantıya yetişmek için çabucak geldiler. Akyor, çevre­sinde oluşan halkla ayakta duruyordu. Uzziya, olup bitenler konusunda ona sorular yöneltti.
17. Akyor, Holofernes'in kurulunda konuşulanları ve Asur önderlerinin karşısında söylediklerini anlattı. Holofernes'in, İsrail ulusuna neler yapacağı konusunda övünerek söylediklerini bildirdi.
18. Ardından halk diz çöküp Tanrı'ya tapındı.
19. "Gök­lerdeki Tanrı" diye seslendiler, "Onla­rın saygısızlığını gör ve utanılacak duruma getirilen soyumuza acı. Ken­dilerini sana adamış olanları bugün acıyarak ve esirgeyerek sev."
20. Sonra Akyor'un güvenini tazelediler ve onu içtenlikle övdüler.
21. Toplantı bitince Uzziya Akyor'u evine götürdü ve yaş­lıları konuk kabul ederek yedirip içir­di. Gece sürekli olarak İsrail'in Tanrısı'ndan yardım istediler.

BÖLÜM 5

1. Asur ordusunun başkomutanı Ho­lofernes, İsrailoğulları'nın savaşa hazırlandığı yolunda haber ve bilgi aldı. Dağ geçitlerini kapattıklarını, dağ zirvelerinde güçlü siper yaptıklarını ve ovalarda engeller koyduklarını öğrendi.
2. Holofernes çok öfkelendi. Moav'ın tüm prenslerini, Amon'un tüm generallerini ve kıyı kesimlerin ufak prenslerini çağırttı.
3. Onlara şöyle de­di: "Kenan ülkesinin insanları, dağlık ülkelerde ne biçim bir halk olduğunu bana söyleyin: Bu halk hangi kentler­de oturuyor? Ordusu büyük mü? Gü­cü ve varlığı nereden kaynaklanıyor? Ülkeyi yönetip orduya komuta eden kral kimdir?
4. Tüm batılı uluslar gibi, niçin gelip benimle görüşmediler?"
5. Amonlular'ın önderi Akyor şu yanıtı verdi: "Efendimiz, kulunun söyleyeceklerini lütfen dinle. Evleri size yakın olan bu dağ insanlarıyla ilgili gerçekleri size anlatacağım. Kulunuz size hiç bir zaman yalan söylemez.
6. Bu insanlar Kildaniler'in soyundan gelmektedir.
7. Bir zamanlar gelip Me­zopotamya'ya yerleştiler, çünkü Kil­daniler'in ülkesinde yaşayan ataları­nın tanrılarına uymak istemiyorlardı.
8. Atalarının törenlerini bırakıp doğru­luğunu kabul ettikleri Tanrı'ya, göklerdeki Tanrı'ya tapmaya başladılar. Kendi tanrılarının önünden kovulunca Mezopotamya'ya kaçtılar ve orada uzun bir dönem yaşadılar.
9. "Tanrı, evlerini bırakıp Kenan ül­kesine gitmelerini kendilerine bildi­rince, oraya yerleştiler; altın, gümüş ve büyük sığır sürüleri topladılar.
10. Ar­dından Kenan ülkesinde kıtlık baş gösterince, Mısır'a gittiler ve yiyecek bul­dukları sürece orada kaldılar. Sayıları pek çok arttı, kalabalık bir soy gelişti.
11. Ama Mısır Kralı davranışında onla­ra karşı oldu, onları tuğla yapmaya zorlayarak sömürdü; onları alçaltıp köle durumuna düşürdü.
12. Tanrı'ya seslen­diler ve Tanrı Mısır topraklarında kur­tulması olanaksız sıkıntılı ve zararlı du­rumlar oluşturdu ve Mısırlılar onları kovdu.
13. Tanrı onların önünde Kızıldeniz'i kuruttu.
14. Sina yarımadası ile Kadeş-Barnea yolundan ilerlemelerini sağladı. Çölde oturanları kovup
15. Amonlular'ın ülkesine yerleştiler ve çok güç­lü olduklarından Heşbon halkını yok ettiler. Sonra, Ürdün Irmağı'nı geçip tüm dağlık ülkeleri ele geçirdiler.
16. Ke­nan ülkesi halkını, Perizliler'i, Yevuslular'ı, Şekemliler'i ve tüm Girgaşlılar'ı kovdular ve orada uzun yıllar ya­şadılar.
17. "Bu arada Tanrı katında suçlu olmadılar, bolluk içinde yaşadılar. Çünkü onların Tanrısı suçluluktan tiksinir.
18. Ama, Tanrı'nın gösterdiği yol­dan uzaklaşınca, birbiri ardından ge­len savaşlarda bir bölümü öldürüldü, diğerleri de tutsak olup yabancı ül­kelere götürüldü. Tanrıları'nın Tapı­nağı yerle bir edildi ve düşmanlar kent­lerini ele geçirdi.
19. Ardından yüzleri­ni bir daha Tanrıları'na döndürdüler, dağılıp ayrıldıkları yerlere geri dön­düler. Tapınaklarının bulunduğu Yeruşalim'i yeniden ele geçirdiler ve bı­rakılan dağlık ülkelere bir kez daha yerleştiler.
20. "Bu durumda, üstün yetenekli efendimiz, bu insanlar yanlış bir şey yapmışlarsa, Tanrı katında suçluysalar, bu konuda kanımız varsa, ilerle­yip onlara saldırabiliriz.
21. Ama bu ulus suçsuzsa, efendimizin bundan ka­çınması daha uygun olur. Çünkü Tan­rıları'nın onları koruyacağından kuş­kum yok. O zaman dünyada gülünecek kişi durumuna düşeriz?"
22. Akyor sözlerini bitirince çadırın etrafındaki insanlar ona karşı durdu. Holofernes'in eski subayları, kıyı halkı ve Moavlılar Akyor'u parçalayacakla­rını söyleyip ona gözdağı verdiler.
23. "İsrailliler'den niçin kaygı duyalım?" dediler, "Onlar zayıf ve güçsüz bir ulustur, büyük bir saldırıya dayana­mazlar.
24. Öndekiler! İleri! Efendimiz Holofernes'in ordusu onları bir lokma gibi yutacak!"

BÖLÜM 4

1. Yahudiye'nin güney kesiminde yaşayan İsrailliler, Asur Kralı Nebukadnessar'ın başkomutanı Holofer­nes'in çeşitli uluslara nasıl davrandı­ğını, tapınaklarını yağma edip yıktığı­nı duyup
2. onun yaklaştığını öğrenince çok kaygılandılar. Yeruşalim'le Tanrı'nın Tapınağı için kuşku duydular.
3. Tutsaklıktan kısa bir süre önce kur­tulmuşlardı. Halkın güney Yahudiye'ye yerleşmesi, saygısızca kullanılan kut­sal eşyalarla sunağın ve tapınağın arınıp kutsanması yeniydi.
4. Onun için Samiriye, Kona, Beyt-Horon, Belman, Eziha, Koba, Asora ve Salem Ovası'nda oturanlara bilgi verdiler.
5. En yüksek dağların tepesine çıkıp oradaki köyleri, kale ve siper yaparak sağlamlaştırdılar. Yiyecek ve içecek bulundurdular, çünkü ekin biçme zamanı gelmişti.
6. O günlerde, Yeruşalim'de ya­şayan Baş kâhin Yoakim, Dotan Ova­sı'na yönelen Ezdrelon'un karşısındaki iki kente, Betulya ve Betomestayım halkına yazdı.
7. Güney Yahu­diye'ye varmak için tek yol olan dağ geçitlerini tutmalarını buyurdu, böy­lece saldırganları durdurmak onlar için kolay olacaktı. Çünkü dar ge­çitlerde ancak iki kişi yan yana durabilirdi.
8. İsrailliler, Baş kâhin Yoakim'in ve Yeruşalim'de toplantı ya­pan Yaşlılar Konseyi'nin buyruklarına uydular.
9. İsrail'in bütün erkekleri, büyük bir istekle Tanrı'ya seslendiler. O'nun karşısında alçakgönüllü ve saygılı davrandılar.
10. Erkekler, eşleri, çocuk­ları, hayvanları, kiralık ve köle olarak orada oturan tüm yabancılar, belleri­nin etrafına çul sardılar.
11. Yeruşalimdeki tüm İsrailliler, kadınlarla ve ço­cuklarla birlikte, tapınağın önünde yü­zükoyun yattılar ve başlarına küller dökerek ellerini Tanrı'ya uzattılar.
12. Sunağı çulla sardılar ve büyük bir istekle bir araya gelerek İsrail'in Tanrısı'na yalvardılar. Ufak çocuklarının kılıçtan geçirilmemesi, eşlerinin kaçı­rılmaması, onlara miras kalan kentle­rin yıkılmaması, tapınağa saygısızca davranılmaması, kutsal nesnelere Saldırılmaması ve putperestlerin başarı­larını zevkle seyretmemesi için yal­vardılar.
13. Tanrı onları duydu ve tasa­ları ile ilgilendi. Acıyarak ve esirge­yerek onları sevdi. Gerek Güney Yahudiye'de gerekse Yeruşalim'de, Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'nın Tapınağı­nın önünde insan toplulukları günler­ce oruç tuttu.
14. Başkâhin Yoakim ve Tanrının önünde duranlar, Tanrı'nın kâhinleri ve elçileri bellerine çul sar­mışlardı. Aralıksız bir hayvanı ateşte yakıp kurban ediyorlardı* ve halkın kendi isteğiyle verdiği adakları sunuyorlardı.
* Kurban edilen hayvan ateşte tamamen ya­kılıyordu.
15. Sarıklarında küllerle, İsrail ulusunun çıkarına uygun olarak dav­ranmasını Tanrı'dan içtenlikle diliyorlardı.

BÖLÜM 3

1. Barış için Holofernes'e elçiler gönderip şöyle dediler:
2. "Yüce Kral Nebukadnessar'ın buyruğundayız. Bizlere nasıl isterseniz öyle dav­ranın.
3. Hayvan çiftliklerimiz, toprak­larımız, buğday tarlalarımız, hayvan sürülerimiz ve koyun çiftliklerimiz buyruğunuzdadır. İstediğinizi yapabilirsiniz.
4. Kentlerimiz ve orada yaşayan kişiler de buyruğunuzdadır. Gelin, oralara istediğiniz gibi yerleşin."
5. El­çiler durumu Holofernes'e bildirdi.
6. Holofernes ordusu ile kıyıya yak­laştı, kale ve siper yapılarak sağlamlaştırılmış bütün kentlerde özel olarak garnizonlar görevlendirdi. Tanınmış ki­şileri kendisine yardımcı olmaya zor­ladı.
7. Kentlerdeki ve çevredeki halk Holofernes'i çelenklerle süslenerek ve tef eşliğinde oynayarak karşıladı.
8. Kar­şılığında, Holofernes tapınaklarını yık­tı ve kutsal ağaçlarını kesti. Böylece yörenin bütün tanrılarını yok ederek ve ulusları yalnız Nebukadnessar' a tap­maya zorlayarak, çeşitli diller konu­şan ve değişik uluslarla bağlantısı olan kişilerin Nebukadnessar'ı tanrı diye bilmeleri için kendisine verilen görevi yerine getirdi.
9. Sonra Ezdrelon'a yaklaştı. Bu köy, Dotan çevresinde, Yahudiye'nin güney kesimindeki sıradağın karşısın­daydı.
10. Geva'yla Skitopolis arasında ordusu ile konakladı ve yiyecek, içe­cek sağlamak için orada bir ay bekledi.

BÖLÜM 2

1. On sekizinci yılda, ilk ayın yirmi ikinci gününde, sarayda etrafa göz­dağı veren Asur Kralı Nebukadnessar'ın tüm dünyadan öç alacağı yolun­da bir söylenti yayıldı.
2. Genelkurma­yı ve kıdemli subaylarıyla yaptığı giz­li toplantının ardından, Nebukadnessar bu ülkelerin tümünü yok edeceğini bildirdi.
3. Kralın başvurusuna karşılık vermeyen her kişinin öldürüleceği bir kararname ile bildirildi.
4. Danışma ku­rulunun toplantısı bitince Asur Kralı Nebukadnessar, doğrudan doğruya ken­di buyruğu altında olan ordularının başkomutanı Holofernes'i çağırttı. Ona şöyle dedi:
5. "Tüm dünyanın efendisi yüce kral şöyle buyuruyor: 'Yola ko­yul, yiğitliği denenmiş kişileri birlikte al, yüz yirmi bin kadar piyade neferi ve on iki bin atlı ile çok sayıda at al.
6. Sonra batı ülkelerinin üstüne yürü, çünkü bu kişiler çağrımı önemsemedi.
7. Bana boyun eğmelerini söyle, çünkü çok öfkeliyim ve askerlerime hareket emri vermek üzereyim. Askerle­rim yeryüzünü kaplayacak ve dünyayı yağma edecek.
8. Yaralıları ovaları dol­duracak, ölüleriyle tıkanan ırmaklar taşacak.
9. 0nları tutsak edip dünyanın bir ucundan öbür ucuna sürükleyece­ğim.
10. "'Şimdi git. Benim için bölgenin tümünü ele geçirmekle işe başla. Sana boyun eğerlerse onları salıverme, za­manı gelince onları cezalandıracağım.
11. Ama direnirlerse, onlara hiç bir za­man acıma. Bırak da, koruduğum ülkelerde onları kılıçtan geçirsinler ve mallarını yağma etsinler.
12. Yaşamın hakkı için ve krallığımın yaşayan kud­reti hakkı için konuştum. Söyledikleri­mi gerçekten yapacağım.
13. Sana ge­lince, efendinin buyruklarından hiçbi­rini savsaklama, buyruğuma çabucak tastamam uy.'"
14. Kralın yanından ayrılan Holofernes, Asur ordusunun mareşal, general ve subaylarını çağırttı.
15. Efendisinin buyruklarına uyarak seçilen askerlerin ayrıntılarını görüştü. Yüz yirmi bin kadar asker ve on iki bin atlı okçu vardı.
16. Bu kuvvetleri savaş birlikleri olarak düzenledi.
17. Ardından taşına­cak eşyalar için çok sayıda deve, eşek ve katır, besin olarak da pek çok öküz ve keçi sağladı.
18. Kimler varsa hepsine gereğinden çok azık ve kralın hazi­nesinden olağandan çok altın ve gü­müş verildi.
19. Kral Nebukadnessar'dan önce Holofernes ordusu ile yola çıktı. İki tekerlekli savaş arabaları, atlıları ve piyadeleriyle batı bölgelerini yenmeye hazırlandı.
20. Onları, sayısız çekirgele­ri veya kum tanelerini andıran büyük bir kalabalık izliyordu; bu halk yığını­nın sayısını belirlemek olanaksızdı.
21. Böylece Ninova'dan yola çıktı­lar ve üç gün sürekli olarak Bektilet Ovası'na doğru ilerlediler. Ardından Yukarı Kilikya'nın kuzeyindeki dağ­larda ordunun konaklaması için Bektilet'ten ayrıldılar.
22. Oradan Holofernes ordusu, pi­yadeleri, atlıları ve iki tekerlekli savaş arabalarıyla birlikte dağlık ülkelere doğru ilerledi.
23. Pût'la Lud'dan geçti. Keleon'un güneyinde, çölün çevresin­de oturan Rasis'in oğullarıyla İsmail'in oğullarına baskın yapıp onları soydu.
24. Fırat boyunca yol aldı, Mezopo­tamya'yı bir uçtan bir uca geçti. Abron Deresi'nin üstünde olan kale ve siper yapılarak sağlamlaştırılmış kent­leri yıkıp yerle bir etti ve denize ulaş­tı.
25. Ardından Kilikya sınırları içinde­ki ülkelere saldırdı, direnen kişileri haksızca öldürdü. Yafet'in güney sınırlarında ilerleyerek Arabistan'a yöneldi,
26. Midyanlılar'ın çevresini ta­mamen kuşattı, çadırlarını yakıp ko­yun çiftliklerini yağma etti.
27. Sonra Şam Ovası'na yöneldi. Buğdayın hasat zamanıydı. Tarlaları ateşe verdi, hayvan sürülerini öldürdü, kentleri yağma edip kırları kullanılmaz duruma getirdi ve tüm delikanlı­ları kılıçtan geçirdi.
28. Kıyı halkı kor­kup şaştı ve ürperdi. Sayda, Sur, Şur, Okina, Yamnya, Azotus ve Askalon halkı paniğe kapılmıştı.

BÖLÜM 1

1. Nebukadnessar on iki yıldır Asurluların kralıydı ve büyük Ninova Kenti'nde yaşıyordu. Arpakşat o yıllarda Ekbatana'da Medler'i yönetiyordu.
2. Arpakşat Ekbatana Kenti'ni üç karış kalınlığında ve altı karış uzunluğunda taşlarla yapılmış surlarla çevirmişti. Kale duvarlarının yüksek­liği yetmiş, genişliği ise elli karıştı.
3. Ka­pılardaki kulelerin yüksekliği yüz ka­rıştı. Kulelerin temeli altmış karış genişliğindeydi.
4. Kapılar yetmiş karış yük­sekliğinde ve kırk karış genişliğindeydi. Bu suretle savaşçı kuvvetler düzen­li adımla yürüyüşe katılabiliyor, yaya asker ise kolaylıkla resmigeçit yapa­biliyordu.
5. O günlerde Kral Nebukadnessar, Ragay sınırları içindeki büyük ovada Kral Arpakşat'la savaştı.
6. Dağlık ül­keler halkı, Fırat ve Dicle ırmaklarıyla Hidaspes kıyılarında oturanlar ve Elamitler'in kralı Ariyok'un buyruğundaki ova halkı, Kral Nebukadnessar'ı destekliyordu. Böylelikle Keleud oğulla­rının savaşına katılmak için pek çok ulus bir araya geldi.
7. Asur Kralı Nebukadnessar Persler'e, batılı ülkeler halkına, Kilikya, Şam ve Lübnan'a, Lübnan Suriye sınırındaki dağlık bölgede oturanlara, kıyı halkına;
8. Karmel, Gilat, Yukarı Galile ve Ezdrelon'daki büyük ova halkına;
9. Samiriye'ye ve yöredeki kent­lere, Ürdün'ün ilerisindeki Yeruşalim, Betani, Keleus, Kadeş, Mısır Irmağı, Tahpanes, Rames ve Goşen bölgesi­ne;
10. Tanis'in ilerisine ve Menfis'e, Habeşistan sınırlarına dek Mısır halkı­na birer mesaj gönderdi.
11. Ancak bu ülkelerdeki insan toplulukları Asur Kralı Nebukadnessar' in çağrısına önem vermediler ve savaşa katılmak için ar­dından gitmediler. Kaygılanmıyorlar­dı, çünkü onların gözünde Nebukad­nessar tek başınaydı. Elçilerini utanıla­cak bir duruma getirdiler. Onlar da hiç bir iş başaramadan geri döndü.
12. Nebukadnessar bu ülkenin tü­müne çok öfkelendi. Kilikya, Damasin ve Suriye sınırları içinde yaşayan kişilerden, Moavlılar'la Amonlular'dan ve iki denizin kıyılarına dek Filistin'in güney kesimindeki ve Mısır'daki in­san topluluklarından öç almaya, onla­rın yaşamına kılıcıyla son vermeye tahtı ve krallığı üzerine ant içti.
13. On yedinci yılda Nebukadnessar'la buyruğundaki kuvvetler, Kral Arpakşat'la savaşıp onu yendiler. Arpakşat'ın ordusu, atlıları ve iki tekerlekli savaş arabaları bozguna uğradı.
14. Nebukadnessar, kentleri ele geçirip Ekbatana üzerine yürüdü, kaleleri alıp pazaryerlerini yağma etti. Arpakşat'ın önceki görkemli yaşamını alay konusu yaptı.
15. Bundan sonra Ragay dağla­rında Arpakşat'ı yakaladı ve onu süngüleyerek sonsuzluğa dek yok etti.
16. Ardından askerlerini ve onu destek­leyenleri geri çekti. Silahlı kişilerden oluşan büyük bir kalabalık vardı. Nebukadnessar ve ordusu yüz yirmi gün sürekli olarak kaygısızca bayram ettiler.